Hastalıkların her geçen gün artması, psikiyatrist psikologluğun geleceğin meslekleri arasında ilk sıralarda gösterilmesine yol açmıştır. Hastalıkların artışı bu yöndeki bilimsel çalışmaları da teşvik etmektedir. Ayrıca beşeri hekimlikte yaygın şekilde yürütülen geniş, çok merkezli tedavi denemeleri de davranış bozukluklarının aydınlatılmasına katkı sağlamaktadır. Bu tür çalışmaların toksikolojik ve tolerans denemeleri köpekler üzerinde yürütülse de bunların veteriner kliniğe önemli bir katkısı görülmemektedir.
Veteriner alanda beşeri alanda olduğu gibi geniş çaplı deneysel çalışmalar yok denecek kadar azdır. Veteriner hekimlikteki bu konudaki mevcut bilgi ve tedavi yaklaşımları çoğunlukla beşeri alandaki çalışmalar temel alınarak sağlanmıştır. Beşeri alandaki çalışmaların yoğunluğu, bu endikasyonda ki kullanılan ilaçların artan pazar payının ilaç firmalarının bu yöndeki çalışmalarını artırmalarına da bağlıdır.
Veteriner klinikte davranış bozuklukları ile ilgili problemlerin son 10-15 yılda Kuzey Amerika ve gelişmiş batı ülkelerinde ortaya çıktığı görülmektedir. Özellikle insanların hayvanlarla aynı meskenlerde yaşaması, hayvanlara artan ilgi ve ihtiyaç, bu problemlerin tespitine ve aynı zamanda bazı davranış bozukluklarının (ayrılık/bağlılık anksiyetesi) da ortaya çıkmasına neden olmuştur. Zira anksiyetenin daha çok apartmanda yaşayan hayvanlarda gözlendiği bildirilmektedir. Hayvanlardaki davranış bozukluklarının nedenlerinden birinin de hayvanların itaat altına alınmaya karşı tepkileri olduğunu ifade etmektedir.
Ülkemizde de benzer problemler aynı diğer ülkeler de olduğu gibi hayvanların son yıllarda aile yaşamına girmesi ile ortaya çıkmaya başlamıştır. İnsan ve hayvanlarda davranış bozukluklarının nörofizyolojik mekanizmaları hücresel düzeyde kesin olarak ortaya konulamamıştır. Ancak çeşitli faktörlerin bu tür bozuklukların oluşumunda rol oynayabileceği belirtilmektedir.
İnsanlarda 1950’Ii yıllarda rezerpinin depresyon belirtilerini kötüleştirmesi ve tüberküloz tedavisinde kullanılan izoniazidin (MAO inhibe eder) hastaların ruh halini iyileştirdiğinin gözlenmesi bu tür hastalıkların biyolojik aminlerle ilişkili olabileceği fikrinin doğmasına ve amin teorisinin ileri sürülmesine sebep olmuştur. Farmakolojik deneysel çalışmalara, indirekt delil ve gözlemlere dayanan ve genel kabul gören bu teori ilgili hastalıkların tedavilerin oluşturulmasına da temel oluşturmuştur. Bu indirekt delil ve gözlemlerden iyi bilinen iki tanesi belirtilecektir. Birincisi rezerpinin adrenerjik, serotonerjik ve dopaminerjik sinirlerde monoamin boşalmasına neden olarak depresyona yol açması ve bunun monoaminooksidaz (MAO) enzim inhibitörleri ve trisiklik antidepresanlarca (TCA) düzeltilmesidir. İkincisi ise depresyonlu bireylerin biyolojik materyallerinde ilgili maddelerin ve metabolitlerinin fizyolojik konsantrasyonlarının normal bireylere göre çok farklı olmasıdır. Bu teoriye göre, insan ve köpek, kedilerin davranış, ruh ve duygusal fonksiyonlarının düzenlenmesinden sorumlu nörokimyasal maddelerin fizyolojik konsantrasyonlarının, aralarındaki dengenin ve reseptör yapı ve aktivitelerinin bu tür hastalık ve bozukIuklar da değiştiği kabul edilir.
Köpek ve Kedilerde Davranış Bozuklukları Sebep Olan Faktörler
Davranış bozukluklarının ortaya çıkmasında bireysel, çevre şartları, beslenme şekli ve sosyal yaşam tarzı ile ilgili çeşitli faktörler etkili olabilir. Bireysel faktörler arasında yaş, ırk, cinsiyet, genetik, hormonal değişiklikler ve diğer hastalıklar bulunur. Köpeklerde algılama bozukluğunun ileri yaşlarda, korkunun 6.5 yaşında ve diğer bozuklukların ise 2.5 yaşında sık olarak ortaya çıktığı gözlenmiştir. Arama ve kurtarma (uyuşturucu, patlayıcı maddeler, deprem) işlerinde yaşlı köpeklerin pek tercih edilmemesi algılama yeteneğinin zayıflaması ile ilişkili olabilir. Kedilerde gözlenen yavru yeme davranışının daha çok 1.5 yaşında gözlendiği bildirilmektedir. Melez ırkların daha saldırgan ve anksiyöz davranışlı olduğu ve sahibine karşı saldırganlığın erkek köpeklerde daha yaygın bir davranış olduğu tespit edilmiştir. Ayrıca melez ırkların tedaviye daha az cevap verdiği gözlenmiştir.
Köpek ve kedilerde davranış bozuklukları köpeklerde erkek, kedilerde ise dişilerde daha fazla ortaya çıktığı bildirilmektedir. Kadınlarda gözlenen doğum sonrası depresyon ve kedilerdeki yavru yeme davranışı hormonal değişiklikle ilişkili olabilir. Tiroid hormon bozuklukları, Parkinson ve multiple skleroz gibi organik beyin hastalıkları, diabet, kardivaskuler hastalıklar ve kronik ağrılar davranış bozukluklarına neden olabilir.
Çevre ve beslenmeyle ilgili faktörler;
Köpek ve kedilerde davranış bozuklukları çevre ile beslenmeyle iklim (kış), omega 3, Mg, Zn, biotin, vitamin B12 ve triptofan yetersizlikleri bu tür hastalıkların ortaya çıkmasını artırabilir.
Sosyal yaşam tarzı ile ilgili olarak, stres, travma, gürültü, psikolojik travma, kalabalık, ev eğitimine direnç gibi etkenler davranış bozukluğuna neden olabilir. Stres noradrenalin ve dopamin salgılanmasına neden olduğundan uzun süren stresin noradrenalin eksikliğine ve sonuçta depresyona yol açtığına inanılmaktadır.
Sağlıklı köpek ve kedilerde davranış bozuklukları olarak üç ana sebebi, hâkimiyet altına alınmaya tepki, anksiyete ile hüsran ve yaşlılık gösterilmektedir. Bağlanma ve koşma gibi aktivitelerin engellenmesinin hayvan doğasına aykırı olduğu vurgulanmaktadır. Hareket ve düzenli egzersizin dopamin, serotonin, noradrenalin ve beta endorfin seviyelerini artırdığı dikkate alınırsa, hayvanlara yönelik bu tür engellemelerin davranış bozukluğuna yol açabileceği düşünülebilir.
Hayvanların çevresindeki olayları algılama yeteneklerinin (koku, ses, manyetik alan, deprem) fazla olması hayvanları uyarılara, strese ve korkuya daha duyarlı kılar. Bu yüzden şimşek, gök gürültüsü ve hortum gibi doğa olaylarının hayvanlarda davranış bozukluğuna yol açtığı bildirilmektedir. Hayvanların bazı doğal davranışları hayvan sahipleri tarafından anormal olarak tanımlanabilir. Köpek ve kedilerde davranış bozuklukları, hayvan sahibine göre de değişebilir. Bazılarına göre köpeğin yabancılara karşı tepkisi normalken diğerine göre anormal olabilmektedir.
Davranış bozukluklarında merkezi sinir sisteminin nörokimyasal aktivitesindeki değişiklikler
Köpek ve kedilerde davranış bozuklukları olarak sinir sistemi ve endokrin sistemle kontrol edilen davranışın bozukluklarının iyi anlaşılması ve rasyonel tedavisi için merkezi sinir sistemi (MSS) fizyolojisinin bilinmesi gerekir. İnsan ve hayvanların davranış, ruh hali ve duygusal durumlarının düzenlenmesinde noradrenalin, dopamin, serotonin, asetilkolin, gama amino butirik asit (GABA), glutamat, aspartat ve histamin gibi nörotransmiter maddeler ve oranlarının önemli rol oynadığı ve maddelerin fizyolojik konsantrasyon ve oranlarının ilgili hastalıklarda değiştiği belirtilmektedir.
Meydana gelen değişikliklerin ortaya konması, bu hastalıkların ilaçla tedavisine temel oluşturmuştur. Merkezi sinir sisteminde yaygın bir dağılım gösteren serotoninin (5-hidroksitriptamin, 5HT) 14 ayrı reseptörü bulunmaktadır. 5HT1A reseptörü beynin duygusal bölümü olarak bilinen limbik sistemde bulunur. Serotonin davranış ve ruh halinin düzenlenmesinde rol oynar. Uyku, beslenme davranışı (tokluk merkezini uyarır) ve endokrin fonksiyonun düzenlenmesinde de rol oynar. Ayrıca serotoninin analjezik (antinosiseptif), inatçı davranışları baskılayıcı ve saldırganlığı azaltıcı etkileri de vardır. Davranış bozuklukları, korku ve saldırganlıkta konsantrasyonları azalırken, şizofrenik hastalıklarda ise etkinliği artar.
Noradrenalin, ödüllendirme, ruh hali ve uyarı ile ilgili fonksiyonları düzenlemede etkilidir. Büyüme hormonu (BH) ve GnRH salıverilmesini artırırken, ACTH ve vazopresin salgılanmasını inhibe eder. Mani ve şizofrenide etkinliği artarken depresyonda azalır.
Dopamin, duygunun kontrolü, koordineli hareketlerin sürdürülmesi ile sağlanması ve hipofizin salgı fonksiyonlarında rol alır. Depresyon ve sterotip türü davranış bozukluklarında seviyesi düşerken, mani ve şizofrenide artar.
Asetilkolin, ekstraprimidal sistemin (hareketlerin kontrolünü düzenleme, duruş değişiklikleri ve istemli hareketlerin bütünlüğünü sağlayıcı sistem) dengeli çalışması, öğrenme ve hafıza ile ilgili fonksiyonlarda görev alır. Mani ve şizofrenide konsantrasyonu azalırken depresyonda artar. Hayvanlardaki saldırganlıkta kolinerjik etkinliğin arttığı belirtilmektedir.
GABA’nın psikolojik ve davranışla ilgili etkileri iyice ortaya konulamamıştır.
Glutamat, aspartat ve kısmen homosisteat gibi uyarıcı nörotransmitterlerin, saldırganlık, uyarı ve şizofrenik bozukluklarda konsantrasyonları aşırı derecede artar. MSS’nin en hızlı ve ana uyarıcı transmiterleridir.
Endojen opiyat peptitlerin (endorfin) stres, iç çatışma ve ağrı olgularında salıverilmeleri artar. Kendini yaralama gibi sterotipik davranışlarda beyin-omurilik sıvısındaki seviyelerinin arttığı belirtilmektedir. Ayrıca dopamin ve serotonin başta olmak üzere nörotransmitter maddelerin reseptör düzeyindeki etkilerinin ve iştahın düzenlenmesinde de rol oynarlar.
Vazopresin kardiyovasküler ve ateş düşürücü etkileri yanında öğrenme, hafıza ve uyanıklığın düzenlenmesinde de etkili olduğu belirtilmektedir. Ayrıca bu hastalıkların oluşumunda hipotaIamus-hipofiz-adrenal yolaktaki düzensizliğinde etkili olabileceği ileri sürülmektedir. Hipotalamustan kortikotropin salıverici hormonun (CRH) salgılanmasını baskılayan noradrenalinin etkinliğinin depresyonlu hastalarda azalması plazma ACTH ve kortizon seviyesinin artmasına neden olur. Ayrıca noradrenalinin salgılanmasını artırdığı büyüme hormonunun seviyesinin depresyonlu bireylerde azaldığı deneysel olarak gösterilmiştir (İnsulin verilerek oluşturulan hipogliseminin BH salıverilmesi üzerindeki etkisi değerlendirilerek)
Köpek ve Kedilerde Gözlenen Davranış Bozuklukları
Davranış, canlının çevreye karşı reaksiyonlarını tanımlar. Hayvanlarda davranışın kontrolünü düzenleyen sinir ve endokrin sistemlerin kompleksliğinden dolayı davranış da çok karmaşık bir olaydır. Davranış bozukluğu hayvanlarda iskelet-kas tonusunda, vücut postüründe, normal günlük aktivitesinde (uyku, yeme vb) hareket ve çevreye karşı tepkisindeki değişikliklerle ortaya çıkar. Hayvanlarda gözlenen davranış bozukluğu tipleri ve nedenleri aşağıda belirtilmiştir.
Saldırganlık
Saldırganlık; insanlarda dikkat eksikliği ve kişilik bozuklukları, anksiyete ve şizofreni gibi bozuklukların saldırganlığa neden olduğu bilinmektedir. Saldırganlık sosyal bilim yönünden anti-sosyal bir davranış kabul edilir. Köpek ve kedilerde saldırganlık değerli varlıkları (gıda, yer, yavru, eş) koruma ve kendini savunma amaçlıdır. Bunların yanında çoğu hayvanın doğasında saldırganlık (vahşilik) vardır. Daha çok köpek ve atlarda ve ikinci sırada ise kedilerde ortaya çıkar. Saldırganlık farklı şekilde sınıflandırılabilirse de, saldırganlığın tüm formlarını dikkate alarak onu duygusal ve vahşilik saldırganlığı diye iki ana grupta toplayan sınıflandırmanın en uygun olduğu kabul edilmektedir. Duygusal saldırganlık, savunma ve hücum saldırganlığı diye alt gruba ayrılır.
Korku, ağrı ve stres gibi etkenler savunma, hakimiyet kurma, alan savunma davranışları ise hücum saldırganlığı ile ilişkilidir. Hücum tipi saldırganlıkta hormonal durum da rol oynar. Erkek köpeklerde kastrasyon saldırganlığı azaltırken, dişilerde östrus siklusu artırır. Hissi saldırganlıkta otonom sinir sistemi aktivasyonu, fiziksel saldırı ve tehdit vardır. Vahşilik saldırısı detaylı bir davranış olmayıp, karşısındaki canlıyı (av gibi) öldürme ve etkisiz kılma fonksiyonudur ve zayıf bir otonomik uyarım gözlenir. Vahşilik kedi ve köpek dahil tüm yırtıcı hayvanların doğasında vardır. Klinik olarak köpeklerde, kendinden küçük köpek ve kedilere, koşan ve oynayan çocuklara, hareket eden cisimlere ve kanatlı evcil hayvanlara saldırı olarak ortaya çıkar.
Saldırganlığın sistemik sebepleri
Viral ve bakteriyel enfeksiyonlar; kuduz, yalancı kuduz, köpek gençlik hastalığı, viral ensefalitis, felin immunodeficiency virus enfeksiyonu (5 yaştan büyüklerde) gibi. MSS’nin bakteriyel ve mantar enfeksiyonlarında da saldırganlık gözlenebilir. Sapan parazitik (Toxoplasma gondi, Neosporum caninum, serebral theleriosis, Dirofilaria immitis, cuterebra, toxascaris, ancylostoma ve angiostrongylusun beyinde yerleşmesi) göçler saldırganlıkta rol oynar. Tiamin eksikliği başta olmak üzere çeşitli besinsel faktörler saldırganlıkta önemli rol oynar. Çeşitli ilaçlar (levamizol, tiyabendazol, piperazin, asepromazin, amprolyum) ve eğrelti otu tiamin eksikliğine neden olur. Ayrıca tiamin eksikliği çiğ balıkla beslenen kedi ve köpeklerde de gözlenir. Balıklarda tiaminaz bulunur. Tiamin difosfat, sinir dokusunda glukoz metabolizmasında rol alan enzimler için bir koenzimdir. Yetersizliğinde ATP sentezinde ve dolayısı ile ATP’ye bağlı Na ve su pompa fonksiyonunda bozulma ve sonuçta sinir hücrelerinde şişme, intrakranyal basınçta artma ve sinirlerde nekroz gelişir.
Ayrıca bazı köpek eğitimcileri yüksek oranda proteinle beslenmenin saldırganlığı artırdığını belirtmekle birlikte, artırmadığını belirten kaynaklarda vardır. Kurşun, organik fosforlu ve klorlu bileşikler, çinko fosfit, tuz ve ergot bileşikleri tüm türlerde saldırganlığa neden olurken, lökensefalomalasiye neden olan fumonisinler atta saldırganlığa neden olur. Hepatik ensafalopati ve yaz aylarında daha çok gözlenen ve beyin hasarına neden olan felin işemik ensafalopati gibi ensafalopatiler de saldırganlığa yol açabilir. Kedilerde hipertiroidizm, köpeklerde ise yaygın gözlenen hipotiroidizm saldırganlığa neden olur. Konjenital bir bozukluk olan Iissensefali (beyin yüzeyindeki kıvrımların olmayışı), otoimmun bir bozukluk olan sistemik lupus eritematoza ve köpeklerin yangısal bir hastalığı olan granulomatoz meningoensefalitis saldırganlığa neden olabilir. Ayrıca beyin travmaları, ağrı, MSS’nin neoplastik lezyonları, dejeneratif hastalıklar, damar hasarları, değişen sinirsel aktivite (seizure, nöbet) kortikosteroidler gibi faktörler de saldırganlıkta göz önünde bulundurulmalıdır.
Mannosidosiz
Mannosidosiz; normal sinir hücreleri glikolipitleri ve glikoproteinleri parçalar ve yeniden sentezleyebilirler. Alfa mannosidaz enzimi eksikliğinde sindirilemeyen mannoz ve asetilglukozamin tetrasakkarit lizozomda birikir ve sinir sisteminde fonksiyon bozukluğuna neden olur. Uzun süre baklagillerle beslenen ruminant ve atlarda daha sık gözlenir. Fukosidosiz; alfa L-fukosidoz enzimi eksikliğinde tüm vücut hücrelerinde fukoz ihtiva eden glikolipit, glikopeptit ve oligosakkaritier birikir. Bu durum köpeklerde nörolojik semptomlara (sahibini tanımama, konvulzyon) neden olur. Mannosidoz ve fukosidoza depolama hastalıkları adı verilir.
Korku ve Anksiyet
Korku ve anksiyete; anksiyete ve korku teorik olarak akli bir durumdur ve tüm sağlıklı canlılar fiziksel tehlike durumlarında ya da sosyal ilişkilerinden dolayı günlük yaşamlarında ara sıra hissederler. Kronik ya da dış uyarımlara aşırı cevap verme durumlarında ortaya çıkan klinik anksiyete hallerinde acil tıbbi yardım gerekir.
Anksiyete beşeri hekimlikte, yaygın (generalize) anksiyete bozukluğu, panik bozukluk, post travmatik stres bozukluğu, obsessif-kompulsif bozukluk ve fobiler diye sınıflandırılmaktadır. Benzer sınıflandırmanın veteriner hekimlik için de uygun olabileceği belirtilmektedir. Generalize anksiyete bozuklukları çeşitli (canlı, cansız, hal) korkularla ilgili kronik ve yaygın bir durumdur.
Generalize anksiyetede anksiyetenin seviyesinin sürekli arttığı gözlenir. Panik bozukluklardaki anksiyete yoğun korku anlamına gelir ve panik atak diye isimlendirilir. Panik atakda anksiyete belirtileri birden ortaya çıkar, kısa sürede şiddeti artar ve yaklaşık bir saat kadar sürer. Panik atak ayrılık anksiyetesi, araba ile seyahat korkusu, veteriner hekim kliniği korkusu ve aşırı ölüm korkusu gibi durumlarda ortaya çıkar ve genellikle otonomik (taşikardi, titreme, terleme, baş dönmesi, solunum güçlüğü) ve somatik semptomlar gözlenir. Panik bozuklukların etiyolojisi ve sürdürülmesinde algılama faktörleri etkilidir. Post-travmatik stres bozuklukları akut travma (doğal afet, trafik kazası) ve stresi takip eden birkaç hafta sonra korkulu ve telaşlı bir klinik görünümle ortaya çıkar. Fobiler, gürültü (şimşek, hortum, deprem) ve diğer canlı ve cansız korkularla ilişkilidir. Korku ile ilgili davranışlar kedi ve köpekte iyi tanımlanmıştır. Etiyolojisinde yüksek ses, ayrılık, yabancı çevre, yabancı canlı ve cansız nesneler rol oynar. Kedi ve köpek korkuya diğer memelilere benzer şekilde kaçma, saldırı ve hareketsizlik! sinme ile cevap verir.
Obsesif-kompulsif (stereotip) ve Kendini Yaralama Davranışı
Obsesif-kompulsif (stereotip) ve kendini yaralama davranışı; stereotip, açıkça hiçbir amaca hizmet etmeyen sabit formda tekrarlanan davranışları tanımlar. Çiftlik ve pet hayvanlarda gözlenir. Bu bozukluklara tımarlanma bozuklukları ismi de verilmektedir. Bu davranışlar insanlardaki obsesif-kompulsif bozukluklara benzer. Obsesif-kompulsif bozukluk, zihinden atılamayan takıntılı düşüncelerin (obsesyon) yol açtığı iç sıkıntıyı gidermek için amaçsız ve yapmaktan alıkonulamayan tekrarlanan davranışları (kompulsyon) tanımlar. Hayvanlarda bu bozuklukların bazı örnekleri yalama dermatitisi (köpek), kuyruk ısırma (kedi, köpek), karın dişleme (at), psikojenik alopesi (kedi) ve tüy yolma (kuş) gibi davranışlardır. Bu davranışların ortaya çıkmasında saldırganlık dürtüsü, sosyal izolasyon, stres, genetik ve metabolik bozukluklar etkili olabilir. Bazen kompulsif davranışın yararlı olduğu da belirtilmektedir. Sürekli dil hareketi yapan buzağılarda abomazal hasarın daha az şekillendiği belirtilmektedir.
Cinsiyetle İlgili Davranış Bozuklukları (eliminasyon bozuklukları)
Cinsiyetle ilgili davranış bozuklukları (eliminasyon bozuklukları); bozukluk olarak nitelenen bu davranışların bazıları normal davranışlardır ancak hayvan sahibi ve yetiştirici için problem olabilir. Erkek hayvanlarda idrar fışkırtma, idrarla işaretleme, evden uzaklaşma, havlama, dişleme, gece uluma, dama çıkma ve kanatlı hayvanları öldürme gibi bozukluklar gözlenir. Bu tür bozukluklarda hormonal faktörler önemli rol oynar. Ancak kedilerde yataklıklarına (kafes) karşı isteksizlik ve verilen ev eğitimine karşı da gösterilebilir. Oksijen azlığı ve antidiüretik hormon yetersizliği istek dışı urinasyona neden olabilir.
Hiperaktivite (hareket bozukluklar)
Hiperaktivite (hareket bozukluklar); aşırı aktivite daha çok köpeklerde ve kafesteki ekzotik hayvanlarda da gözlenebilir. Hiperaktif köpeklerde havlama, çiğneme hareketi, koşuşturma, taşikardi, hızlı solunum, salivasyon, eğitim eksikliği, doğal ortamda sakinleşememe, saldırganlık, anksiyete, zayıf öğrenme yeteneği gibi belirtiler gözlenir. Hiperaktifliğin teşhisi için üç gün sabahları 0.5 mg/kg dozunda metilfenidat verilir eğer semptomlar azalır veya düzelirse teşhis doğrulanır.
Aşırı Bağlılık – Ayrılık Bozuklukları
Aşırı bağlılık – ayrılık bozuklukları; genellikle hayvan yalnız bırakıldığı veya yaşadığı ortamdan başka bir ortama nakil edildiği zaman ortaya çıkar. Havlama, haykırma, eşya dişleme, evi kirletme gibi davranışlar yalnız bırakıldığında gözlenirken, başka yere nakil edildiğinde ise daha çok insanlardaki depresyona benzer davranışlar (hüzünlülük, yememe, korku) ve sürekli havlama gözlenir.
Yeme bozuklukları; aşırı iştah, iştahsızlık ve pika şeklinde ortaya çıkar.
Uyku bozuklukları; aşırı uyuma, uykusuzluk ve uyku atakları ile ortaya çıkan narkolepsi şeklinde gözlenir.
Yaşlılıkla İlgili Davranış ve Algılama Fonksiyon Bozuklukları
Yaşlılıkla ilgili davranış ve algılama fonksiyon bozuklukları; algılama fonksiyon bozukluğu, insanlardaki Alzheimer hastalığına benzer ve daha çok köpeklerde gözlenir. Beyinde yaşlanma ile ilgili gelişen değişikliklerin düşünme fonksiyonu üzerindeki olumsuz etkileri sonucu hayvanın çevresi ile ilgili etkileşiminin ve fonksiyonlarının bozulması ve zayıflaması ile ilişkilidir. Bu hastalıkta hayvanların öğrenmesi yavaşlar, aktivasyonu ve cevap yeteneği (tepki) ve vücut fonksiyonlarının kontrolü (urinasyon, defekasyon) azalır. Belirli bir süre sonra hayvan sahibi için çekilmez duruma gelir ya terk edilir ya da ötenazisi istenir.
Yaşlı olmayan köpeklerde sistemik hastalıklar, ağrı, sağırlık, görme bozuklukları (katarakt) ve sosyal problemlerde algılama problemlerine yol açabilir. Bu tür davranış bozukluklarının başlangıcında hayvan beyin tümorü, böbrek, karaciğer, hormonal ve metabolik hastalıklar yönünden (insulin, safra asidi, EEG, tiroid hormonları vb ölçümler) değerlendirilmelidir. Bu tür hastalıklar nörolojik semptomlara ve düşünme yeteneğinde değişikliklere neden olabilir. Duyu kaybı (sağırlık, katarakt) yaşlı köpeklerde saldırganlığı artırır. Ayrıca yaşlı köpeklerde korku ve anksiyete eğilimi artar. Yaşlı köpeklerde yaygın olarak gözlenen davranış bozuklukları, çevre ile uyum kaybı, aile üyelerine cevapta (tanıma) azalma ve değişme, önceki ev eğitiminin kaybi, uyku düzeninin bozulması ve azalan aktivitedir.
Algılama bozukluğu ile ilgili semptomlar gösteren hayvanların beyinlerinin histopatalojik bulgularının insanlardaki Alzheimer tipi demanstakine (bunama) çok benzediği tespit edilmiştir. İnsanlarda demansın 60’ a yakın sebebi ve yaygını olarak da Alzheimer ve vaskuler hastalıklar bildirilmektedir. Bu hastalıkların ve yaşla ilgili beyindeki değişikliklerin sebebi bilinmemektedir. Alzheimer ve benzeri bozukluklarla ilişkili olduğu yaygın olarak kabul edilen ve nörotoksik bir madde olan beta amiloid proteininin insan, köpek ve kedide aynı aminoasit dizilimine sahip olduğu gösterilmiştir.
Alzheimer hastalarında asetilkolin, serotonin, noradrenalin ve dopamin azalması ya da dengesizliği mevcuttur. MAO B enzim aktivitesindeki artış algılama bozukluklarının oluşmasında etkili olabilir Belirtilen enzim kateşolaminlerin ve özellikle de dopamin metabolizmasından sorumludur. Metabolik olay sırasında aşırı derecede serbest radikaller oluşur. Enzimin etkinliği yaşlılarda gençlerden daha yüksektir. Ayrıca enzimin aktivitesi Alzheimer ve Parkinson gibi nörodejeneratif hastalıklarda çok yüksek bulunmuştur.
Endokrin ve metabolik hastalıklar (hipotiroidizm) insan demansında önemli rol oynar. Köpeklerde hipofize bağlı hiperadrenokortisizmin algılama bozukluklarına neden olduğu gösterilmiştir. Algılama bozukluğu olan Köpeklerde hipotalamik-hipofız-adrenal bez ekseninde düzensizlik olduğu ve bunun hipotalamik dopamin azalması ile ilişkili olduğu bildirilmektedir.
Davranış Bozukluklarının Tedavisinde Dikkat Edilmesi Gereken Noktalar
Davranış bozukluklarının klinik teşhis ve tedavileri zor ve uzun sürelidir. Kendini ifade etme yeteneğinden yoksun olan hayvanların davranış bozukluklarının teşhis ve tedavisi insanlardakine göre çok daha zordur ve klinisyen ve hasta sahibinin sabırlı olmasını gerektirir. Bu belirtiler daha çok hayvan sahibi tarafından gözlemlenir ve dolayısı ile davranış bozukluğu hayvan sahibinin kabullenmediği davranışlardır. Bu yüzden klinisyen, belirtilen klinik olguların teşhis ve tedavisinde hayvan sahibinin yardımına çok büyük ihtiyacı olduğunu bilmelidir. Tedavinin sürdürülmesi ve klinik etkinliğin izlenmesinde hayvan sahibi ile yakın diyalog içinde olmalıdır. Hayvan davranış bozukluklarının tedavisi ilk başta beşeri hekimlikteki mevcut bilgi ve klinik deneyimler temel alınarak yapılmıştır. İlerleyen zaman sürecinde ise bu alanda yeterli olmasa da özellikle gözlem ve tecrübeye dayalı bilginin oluşmaya başladığı gözlenmektedir. Hekim tedaviye başlamadan önce bazı hastalıkların davranış bozukluklarına yol açabileceğini göz önünde tutarak hayvanların Iaboratuvar ve fiziksel muayenesini yapmalıdır. Ayrıca davranış bozukluğu olarak nitelenen belirtilerin en az iki haftadır mevcut olup olmadığını sorgulamalıdır. Bu, gözlenen davranışın geçici mi yoksa tedaviye alınması mı gerektiğinin değerlendirmesi açısından önemlidir.
Köpek ve kedilerde davranış bozuklukları tedavisine yaklaşım davranışın normalize edilmesini kolaylaştırmak tarzında olmalıdır. Bu amaç için;
- Hayvanın yaşadığı ortamı düzeltmek, daha az stressiz kılmak, egzersiz yaptırmak ve gıda değişimi gibi iyileşmeye yardımcı önlemler almak yararlı olabilir.
- Davranış değiştirme eğitimi yermek. Bu yapılırken azalan uyarım ve korkunun öğrenmeyi ve eğitimi artıracağı göz önünde bulundurularak sedatif etkili ilaçlardan yararlanılabilir.
- İlaçla tedavi.
Farmakoterapinin iki temel amacı vardır
Birincisi, sapan davranışın ödüllendirici etkilerini bloke etmektir. Örneğin dopamin salıverilmesine neden olan davranışlarda dopamin antagonistleri verilerek ödüllendirme önlenir.
İkincisi, davranış bozukluklarında konsantrasyonun azaldığı düşünülen maddelerin, konsantrasyonunu artırıcı, parçalanmalarını inhibe edici, salıverilmelerini düzenleyici, sinir uyarımından sonra geri alınımını azaltıcı ve agonist replasmanını sağlayıcı ilaçlar vermektir.
Belirtilen endikasyonda kullanılan ilaçlardan kısa sürede etkili olanlarının klinik etkinliği 2-4 haftada uzun olanların 1-3 ayda ortaya çıkar. Bu yüzden hekim ve hasta sahibi sabırsızlık göstermemelidir. Hasta sahibinin geciken klinik etkinlik ve ortaya çıkan yan etkilerden dolayı dozaj rejimini değiştirmesi veya ilacı kesmesi gibi durumları hekim izlemelidir. Klinisyen ilaç ve dozaj rejimi seçimini klinik gözlem ve tecrübesine göre belirlemelidir. Çünkü bu grupta yer alan ilaçların metabolizması tür, ırk ve genetik gibi faktörlerden etkilenir.
Köpekler arasında klomipraminin plazma konsantrasyonunun 30-50 kat değişkenlik gösterdiği belirtilmektedir. İlaçların verilme zamanı da önemlidir. Örneğin sedatif amaçlı ilaçların korkuya neden olan olaylardan bir saat önce verilmesi önerilmektedir. Hekim hayvanı tedavi etmekle kalmayıp, hayvan sahibine hayvan davranışının etkili şekilde +düzeltilmesinde de yardımcı olmalıdır. Antidepresantlar metabolik hastalığı bulunan hayvanlarda kullanılmamalı veya dikkatli kullanılmalıdır. Hayvan davranışı üzerine etkili ilaç kombinasyonlarından kaçınılmalıdır. Farklı bir ilaca geçilmesi gerektiğinde 2 hafta beklenilmelidir.